2003 sonrasında, AK Parti iktidarı döneminde, temel hak ve özgürlükler konusunda yapılan değişiklikler, kurucu ulusçu ideolojiyle yaşanan çetin hesaplaşma ve sorunun esasını oluşturan inkârcı resmi paradigmanın terk edilmesi, Kürt sorununun çözümünde siyasetin daha belirgin hale gelmesini sağladı. Hükümet henüz bir yılını yeni doldurmuşken AB uyum paketleri çerçevesinde 5 Aralık 2013 tarihinde Resmi Gazete’de önemli bir yönetmelik yayınladı: “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi hakkında yönetmelik” (Resmi Gazete, 2013,25307) Bu yönetmelik ile birlikte Türkiye’de ilk defa Kürtçenin yaygın olarak kullanılmasının da önü açılmış oldu.
2003’ten itibaren önemli adımlar atıldıysa da asıl önemli adım 2009 Ağustos ayında başlatılan “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ve Demokratik Açılım” temelinde Kürtçenin; medya, eğitim, sanat, siyaset (propaganda) dili olmasının önündeki birçok engelin yasal anlamda kaldırılmasıydı ve böylece bu dilin kamusal alanda kullanılmasının önü açıldı. 2010 yılından itibaren Kürtçe eğitimin hızlı bir şekilde üniversitelere girmeye başladığını görüyoruz. Aynı yılda Mardin Artuklu Üniversitesinde “Yaşayan Diller Enstitüsü” kuruldu. Bu enstitünün bünyesinde ‘Kürt Dili ve Kültürü Anabilim Dalı’ açılarak ilk defa 20 yüksek lisans öğrencisi alındı. 2011 yılında da Bingöl Üniversitesinde ‘Yaşayan Diller Enstitüsü’ açıldı ve 2012 yılında öğrenci alınmaya başlandı. Aynı zamanda da ‘Doğu Dilleri ve Edebiyatı’ adı altında, ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’ ile ‘Zaza Dili ve Edebiyatı’ bölümleri; Mardin Artuklu, Muş Alparslan, Tunceli ve Bingöl üniversiteleri lisans programları açıldı. Muş Alparslan Üniversitesi bunlardan farklı olarak “Kürt Dili ve Edebiyatı” adı altında lisans öğrencisi alan tek üniversitedir. Üniversitelere öğrencilerin alınmaya başlanmasıyla birlikte Demokratik Açılım ile gündeme gelen önemli ve tarihî adımlardan biri hayata geçmiş oldu. Bölüme yoğun bir talep oluştu ancak bölümün sadece üç üniversitede oluşu ve sınırlı sayıda kontenjanın ayrılmış olması haliyle bölümün taban puanlarını çok yükseltti. Bu bölümler, bulundukları üniversitelerde, ilk yıllarda, en yüksek puanlarla öğrenci alan bölümler olarak dikkat çekti. Puanlar; Türkçe Öğretmenliği ile Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin yerleştirme puanlarının üzerine çıktı. Bölümdeki derslerin birçoğunun eğitim dili Kürtçe olarak verilmeye başlandı. Bu durum, aynı zamanda Türkiye’de önemli bir engelin aşıldığının, artık Kürtçenin eğitim kurumlarına girdiğinin önemli bir göstergesi olmuştur.
Türkiye’de, 2010 yılından itibaren ilk defa resmi olarak Kürtçenin okullara girmeye başladığına, üniversitelerde doğrudan Kürt/Zaza Dili ve Edebiyatı bölümlerinin büyük bir heyecan ile açıldığına, ülke gündeminin en önemli konusu haline geldiğine, insanların büyük bir teveccühle bu alana yöneldiklerine şahit olduk. Aktif ve hızlı bir şekilde Mardin Artuklu, Muş Alparslan ve Bingöl Üniversiteleri bu bölümler için hızlı bir şekilde bünyelerinde olan ve bu alana ilgi duyan akademisyenlerini görevlendirdi. Daha sonrasında ise doğrudan bu alan için akademik kadro ilanlarına çıkarak alan için müstakil akademisyenler alındı. Sonraki yıllarda Diyarbakır Dicle, Van Yüzüncü Yıl ve Siirt Üniversiteleri de bu alan ile ilgili çalışmalar başlattı. ‘Demokratik Açılım’ın sekteye uğraması, üniversitelerin bu bölümlerle ilgili ilk mezunlarını vermesi ve bunlarla ilgili atamaların beklentinin çok altında olması ile bir anda bu olumlu ve heyecan verici hava yerini buruk, karamsar bir havaya bıraktı. Bu olumsuz havadan üniversitelerdeki Kürt/ Zaza Dili ve Edebiyatı bölümleri de etkilenmeye başladı.
*Çözüm Süreci sonrasında, 2015 sonrası dönemde, yaşanan negatif atmosfer üniversitelerde; Kürt dili, kültürü, tarihi ve edebiyatı çalışmaları alanında yapılan panel, sempozyum ve konferansların oldukça azalması, Kürtçe bölümlere olan öğrenci talebinin düşmesi, Kürtçe seçmeli öğretmen atamalarının neredeyse sona ermesi bunun sonuçlarından bazılarıydı.
*Kimi üniversitelerde Kürtler ve Kürtçe üzerine yapılan lisansüstü çalışmaların “Yaşayan Diller ve Lehçeler Enstitüsü” şeklinde adlandırılması açık olmayan/ima edici isimlerle değil, bilimsel, akademik gerekler doğrultusunda kendi isimleriyle açılması daha doğru olacaktır.
*Öğrenciler özellikle mülakat ile alımların yapıldığı bazı kadroların seçiminde kendilerine, mezun oldukları bölümden dolayı, negatif yaklaşıldığını belirtmekte. Kürt/Zaza Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun olan öğrencilere her türlü resmi ve özel kurum ve kuruluşlarda istihdam olanağı sağlayacak genel yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
*Kürt çalışmalarını ve Kürtçeyi konu edinen akademik araştırmalar yeterli düzeyde olmadığından üniversite bünyesinde bu alandaki çalışmalara kaynak aktarılmalıdır. Özellikle UNESCO raporlarında da belirtildiği gibi kaybolma tehlikesi altında olan Zazaca ile ilgili araştırmalar teşvik edilmeli, desteklenmelidir.
*Kürtçe yayınlanan kitap ve dergiler temin edilerek bütün kütüphanelerin raflarına yerleştirilmeli. Özellikle üniversitelerin kütüphanelerinde bu alanla ilgili yapılan çalışmaların yer aldığı kitap ve dergilerin temin edilerek öğrenci ve araştırmacıların hizmetine sunulmalıdır.
*Son yıllarda üniversitelerde bulunan bu bölümlere akademisyen alımlarının çok ciddi anlamda azaldığını, bazı üniversitelere dokuz yıldan bu yana yeni hiçbir akademik kadronun açılmadığı görülmekte. Açılan bazı kadrolar ise üniversite içinde yer alan akademisyenlerin unvan değişikliğinden dolayı açıldığı gözlemlenirken kimi üniversitelerde ise unvan değişikliğini hakkettiği halde kendisine kadro tahsis edilmediği de gözlemlenen sıkıntılar arasında.
*Şu an giderilmiş olsa da daha önceki yıllarda kimi tezlerin Kürçe yazılmasına izin verilmediği görüldü. İlerde tekrar böyle bir sıkıntıyla karşılaşmamak için üniversitelerin ilgili mevzuatlarını, yönergelerini güncellemeleri, Kürtçe yazılmasının önündeki engellerin yasal olarak kaldırılması gerekmektedir. Kürt Çalışmaları Alanında çalışan akademisyenlerin, araştırmacıların çoğu, çalışmalarını yürütürken, derslerde dersini anlatırken, öğrencilerle düşüncelerini paylaşırken hangi düşüncelerin ya da kelimelerin/kavramların “kırmızı çizgileri” aşacağını düşünerek, bu tedirginliği yaşayarak düşüncelerini paylaşmakta. Örneğin bu alanda yazılmış tarihi birçok kaynak ile günümüzde yazılmış birçok kaynakta yer alan “Kürdistan” kelimesini kullanmaktan hala araştırmacılar tedirginlik duymakta, herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşabilecekleri düşüncesini taşımaktalar. Dolayısıyla hangi düşüncelerin ve kavramların makul hangilerinin makul olmadığını kestirmek oldukça güç.
*Kürt/Zaza Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde okuyan öğrencilerin Pedagojik Formasyon Eğitimini almalarının önünde bulunan engellerin kaldırılması, öğrencilerin mağdur olmaması için stajlarını tamamlayacakları alanından mezun öğretmenlerin, özellikle bu bölümlerin bulunduğu illere, mutlaka atamaları yapılmalıdır. Örneğin bu bölümün yer aldığı Muş’a maalesef bugüne kadar hiçbir öğretmen atanmamıştır.
